Basın Yayın ve Halkla İlişkiler
T.C. KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ
Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Birimi
20/10/2017 09:47:06 - 20/10/2017 09:47:06 - 20262 Okunma

Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü tarafından “Kuzey Irak Referandumu ve Türkiye’ye Etkileri” konulu panel düzenlendi. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panele, akademik ve idari personeli ile öğrenciler yoğun ilgi gösterdi.

Üniversitemiz Kamu Diplomasisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Muharrem EKŞİ’nin moderatörlüğünü yaptığı panele; Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) Ortadoğu Uzmanı Ali SEMİN, Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Emre OZAN ve Gazi Üniversitesi Araştırma Görevlisi Dr. Gökhan ALBAYRAK konuşmacı olarak katıldı.

Panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Doç. Dr. Neziha MUSAOĞLU, etkinliğe gösterilen ilgiden duyduğu memnuniyeti ifade ederek Kuzey Irak Bağımsızlık Referandumu ve bunun bölgeye olan etkilerinin alanında uzman konuşmacılar tarafından ele alınacağını ifade etti.    

Panelin Moderatörü Kamu Diplomasisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Muharrem EKŞİ, panelde yaptığı konuşmada Kuzey Irak referandumunun küresel ve bölgesel siyasetin en güncel ve değişken konularından biri olduğunu belirterek; şu değerlendirmede bulundu: “Özellikle Türk dış politikası ve bölgesel Ortadoğu politikası açısından baktığımızda bir dönüm noktası olarak 1990 yılında Körfez Savaşı ve sonrasında Irak’ta 36’ncı paralelin ilan edilmesi ile bir Kürt devletinin defakto olarak oluşum sürecinin başladığını biliyoruz. Kürdistan devletinin kurulması, uzun zamandır devam eden bir konu. Geçtiğimiz ay, 25 Eylül’de yapılan referandumla artık son noktaya geliyor. Yani bundan sonra sadece bağımsızlığın ilan edilmesi kalıyor. Bu meseleyi sadece siyasi ve askeri güvenlik açısından değerlendirmek kafi gelmiyor. Ekonomik-politik çerçevede de değerlendirmek gerekiyor. Nitekim Kürt devletinin oluşumu üzerine yazılanlara baktığımızda küresel sermaye ve bölgedeki enerji jeopolitiği bu devletin oluşum sürecinde ne derece etkili? Kürt devletinin Irak referandumunu ele alacağımız konuda etkili değişkenlerden biridir. Dolayısıyla şu anda işleyeceğimiz konu çok değişkenli dinamik bir konu. Bölgede Irak referandumundan sonra bölge jeopolitiğinin ve ittifakların değiştiği bir döneme geliyoruz. Uluslararası İlişkiler teori derslerinde, diplomaside anlatılan devletlerarasında uzun ve kalıcı dostluklar, ittifaklar yoktur anlayışını burada görmekteyiz.”

Panelin ilk konuşmacısı Gazi Üniversitesi’nden Araştırma Görevlisi Dr. Gökhan ALBAYRAK, sunumunda bağımsızlık referandumlarının ve bağımsızlık ilanlarının uluslararası hukuk boyutu ile ilgili bilgiler aktardı. ALBAYRAK, “Kuzey Irak Referandumu bağlamında önceden belirtmek gerekirse; uluslararası hukukta ‘ayrılma hakkı’ yoktur, ‘ayrılma yasağı’ da yoktur. Ayrılma hakkı iç hukukta anayasa ile tanınmış olabilir. Irak anayasasında ayrılmaya ilişkin bir hüküm bulunmuyor. Kuzey Irak bağımsızlık referandumunun uluslararası hukuktaki haklılığını öne sürmek için Kosova hakkındaki Uluslararası Adalet Divanı’nın danışma görüşüne ve self-determinasyon hakkına atıf yapılmaktadır. Kuzey Irak Referandumu ayrılma anlamına gelir mi? Anayasal ayrılma söz konusu değil. Taraflar arasında rıza söz konusu değil. Ayrılma söz konusu olabilmesi için devletin var olabilme şartları; ülke, insan topluluğu ve egemenlik (siyasi otorite) gereklidir” diye konuştu.  

Panelin ikinci konuşmacısı Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) Ortadoğu Uzmanı Ali SEMİN ise neden Kürt devletinin kurulamayacağını askeri, politik, kültürel, dilsel ve ekonomik açılardan analizler yaparak açıkladı. Kürt devletinin kurulmasına engel olan sebepleri sıralayan Ortadoğu Uzmanı SEMİN, şöyle konuştu: “Barzani nasıl referanduma geldi? 1991 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 688 Sayılı Karar’ıyla ilk önce güvenlik bölgesi, sonra uçuşa yasak bölge ilan edilerek 2003 yılındaki işgal ile birlikte Irak’taki Kürtler hem kuzeyi hem de Bağdat yönetimini elde ettiler. 2005 yılındaki anayasa ile birlikte Irak’taki Kürtler statü sahibi oldular.

Bağımsızlık için neler gerekiyor? Iraktaki Kürtlerin neleri eksik?

Bugün Kuzey Irak’ta bakanlık var, hükümet var, petrol var; fakat bu görünüşte var. Gerçek anlamda baktığımız zaman bunların hepsinin eksik olduğunu görüyoruz. 700 bin varil petrol ile devlet olunmaz. Bugün Suudi Arabistan 10 milyon 500 bin varil petrol üretiyor ve petrol pazarının önemli ülkelerinden bir tanesi. Bağımsız mı peki? Değil. Aynı şekilde Irak 4 milyon varil petrol üretiyor ama işgal altında. Bu nedenle bağımsızlığı petrole ve enerjiye bağlamak çok doğru bir yaklaşım değil. Kürtlerin savunma güçleri yok. Peşmerge silahlı güçlerini görüyoruz. Peşmerge Bakanlığı var; ama peşmerge Kürt ordusunun savunma gücü olarak karşımıza çıkmıyor. Neden? Barzani grubunun kendine özel peşmerge gücü var. Talabani gücünün kendine özel peşmerge gücü var. Naçirvan Mustafa grubunun ayrı bir peşmerge gücü var. Yani herkesin kendine özgü bir peşmerge gücü var. Bir diğer sorun olarak ekonomik bağımsızlık da yok. Sanayi yok, tarım yok. Gıda tamamen dışarıdan geliyor. Herşey dışarıdan alınıyor. Kuzey Irak’ta yerli mal bulamazsınız. Şu anda Kuzey Irak’ın 1 milyon 388 bin çalışanı var. Ve aylık gideri 850 milyon dolar. Kendi petrolünü satsa dahi bu gideri karşılayamıyor. Bu nedenlerle her bakımdan imkansız bir şeyi gerçekleştirmeye çalıştılar. Ama 90’lı yıllardan beri elde ettiklerini bugün kaybettiler. Kerkük ellerinden gitti. Tartışmalı bölgelerin hepsini kaybettiler.”

Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Emre OZAN ise, Ortadoğu bölge politiğini, dost-düşman ve realist paradigma çerçevesinde bir perspektifle değerlendirdi. Kuzey Irak’taki referandumun Türkiye’nin genel dış politikasında yaşadığı sorunlar açısından bir doruk noktası olduğunu dile getiren Yrd. Doç. Dr. OZAN, “Kuzey Irak Referandumu, Türkiye’yi İran ile ortak bir endişede birleştirdi. Türkiye bu referandum sonrasında Rusya-İran eksenine yakınlaştı. Amerika ve Batıyla arasındaki güven sorunlarını daha da arttıran bir sonuç doğurdu. Peki bu böyle devam edebilir mi? Türkiye açısından bu durum ne kadar arzu edilir bir durum? Baktığınız zaman aslında Türkiye’nin Rusya ile çok temel bir takım anlaşmazlıklarının devam ettiğini görüyoruz. Rusya, Ortadoğu’da son derece pragmatik hareket eden bir devlet. Rusya Ortadoğu’ya kesin olarak yerleşmiş durumda. Ortadoğu’daki bütün belirleyici süreçlere artık sahip olmuş durumda. Ama Rusya burada kalıcı olmak istiyorsa ilişkilerini çeşitlendirmek zorunda olduğunu biliyor ve Rusya hiçbir şekilde Ortadoğu’da herhangi bir aktöre karşı düşmanlık üzerinden bir politika gütmüyor. Ama Amerika açısından baktığımızda Ortadoğu’da şimdi İŞİD sonrası bir döneme giriyoruz. Yeni Ortadoğu politikasını Trump’ın söylemlerine baktığımız zaman İran düşmanlığı üzerinden inşa edecek gibi görünüyor. Dolayısıyla da bu süreç de Türkiye’yi yine Amerika’dan uzaklaştırabilir. Ama Rusya bizim için ne kadar güvenilir bir aktör? Türkiye sadece Rusya’ya dayanarak Ortadoğu politikasını yürütebilir mi? Bu konuda Türkiye’nin çekinceleri var. Türkiye’nin de Amerika ile yeni bir başlangıç yapmaya hazır olduğunu, istekli olduğunu görüyorum; ama ortadaki güven sorunu o kadar ciddi bir sorun ki bu temel anlaşmazlıkları gidermeden yeni bir sayfanın açılması pek mümkün değil.  Dolayısıyla Türkiye’nin hem Rusya hem de Amerika için rasyonel ve pragmatik bir aktör olduğunu söyleyebiliriz. Amerika ve Rusya’nın Ortadoğu’da işbirliği yaptığı aktörler daha çok ideolojik ve irrasyonel hareket eden aktörler. Türkiye’nin bölgede herhangi bir küresel güce dayanarak veya herhangi bir aktörle işbirliği yaparak değil, bir bölgenin dengeleyicisi şeklinde bir rol oynayarak Ortadoğu politikasını tesis edebileceğini düşünüyorum.    

KLÜ Panel

Facebook Twitter Google Plus
Kuzey Irak Referandumu ve Türkiye’ye Etkileri
Telefon Tablet Bilgisayar Bu website tüm cihazlarla uyumludur.