Basın Yayın ve Halkla İlişkiler
T.C. KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ
Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Birimi
11/03/2022 14:02:00 - 11/03/2022 14:02:00 - 922 Okunma

Trakya Üniversiteler Birliği (TÜB) çalışmaları kapsamında Üniversitemiz ev sahipliğinde “Anadolu’dan Balkanlara Kurucu Veliler: Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli ve Şeyh Şaban-ı Veli” konulu çevrim içi panel gerçekleştirildi.

TÜB’ün kuruluşunun 10. Yıl dönümü münasebetiyle 10 Mart 2022 Perşembe günü düzenlenen panel Üniversitemizin YouTube kanalı (krluni) üzerinden canlı yayınlandı.

Panele TÜB Dönem Başkanı ve Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Bülent ŞENGÖRÜR, Trakya Üniversitesi Rektörü Erhan TABAKOĞLU, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mümin ŞAHİN, Üniversitemiz Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mesut AYAR, Trakya Üniversiteler Birliği Genel Sekreteri Dr. Öğr. Üyesi Muhammet ATALAY, akademisyenler ve öğrenciler dinleyici olarak katıldı.

Üniversitemiz Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Emin EMİNOĞLU’nun moderatörlüğünü yaptığı panele Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Gıyasettin AYTAŞ, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Fatma AHSEN TURAN ve Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Fahri MADEN konuşmacı olarak katıldı.

Panelin açış konuşmalarını; Trakya Üniversiteler Birliği Genel Sekreteri Dr. Öğr. Üyesi Muhammet ATALAY, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mümin ŞAHİN, Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan TABAKOĞLU ve Rektörümüz Prof. Dr. Bülent ŞENGÖRÜR yaptı.

Trakya Üniversiteler Birliği Genel Sekreteri Dr. Öğr. Üyesi Muhammet ATALAY’ın açış konuşmasında Trakya Üniversiteler Birliği çerçevesinde yapılan çalışmalar hakkında bilgiler paylaşarak TÜB’ün kuruluşunun 10. Yılı dolayısıyla 2022 yılı içerisinde 33 etkinliğin organize edildiğini bildirdi.

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mümin ŞAHİN açış konuşmasında Türk Dili, tarihi, kültürü ve medeniyeti bakımından birçok öneme sahip olan Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli ve Şeyh Şaban-ı Veli gibi Anadolu’nun hikmet rehberlerinin Trakya Üniversiteler Birliği çatısı altında düzenlenen bir panelde tanıtılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Dini ve tasavvufi kimlikleriyle öne çıkan bu büyük şahsiyetlerin genç nesillere daha iyi tanıtılacağına olan inancını ifade eden Prof. Dr. ŞAHİN etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.   

Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan TABAKOĞLU da konuşmasında 10 yıl önce kurulan Trakya Üniversiteler Birliği’nin Türkiye’nin en aktif ve en başarılı üniversiteler birliği olduğunu söyledi. Anadolu’nun kuruluşunda önemli yere sahip Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli ve Şeyh Şaban-ı Veli’nin asırlar geçmesine rağmen günümüzü aydınlatmaya devam eden manevi önderler olduklarını belirterek onları rahmetle yad eden Prof. Dr. TABAKOĞLU etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçenlere şükranlarını sundu.

Rektörümüz Prof. Dr. Bülent ŞENGÖRÜR ise konuşmasında 2012 yılında kurulan Trakya Üniversiteler Birliği’nin eğitim-öğretime, bilim ve teknolojiye, bölgesel ve ulusal kalkınmaya katkı sağlamak amacıyla Trakya Üniversitesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, Kırklareli Üniversitesi ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi iş birliğinde 10. Yılını geride bıraktığını söyledi. TÜB çatısı altında birlik üyesi üniversitelerin çok güzel organizasyonlara imza attıklarına değinen Prof. Dr. ŞENGÖRÜR uyumlu çalışan, bilgi ve tecrübe paylaşımında bulunan üniversitelerin birbirlerinin sinerjisinden yararlanarak kendilerini ileriye taşıdıklarına dikkat çekti. 10. Yıl vesilesiyle iş birliğinden ve desteklerinden dolayı TÜB üyesi üniversite rektörlerine ayrı ayrı teşekkür eden ŞENGÖRÜR üniversitemiz ev sahipliğinde yapılan panelin ülkemizin manevi değerlerinin ön plana çıkarılmasında ve gençlere rol model olunmasının sağlanarak gelecek nesillere aktarılmasında önemli katkılar sunması temennisinde bulundu.

Panelin ilk konuşmacısı ve moderatörü üniversitemiz Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Emin EMİNOĞLU İslam dininin din ve vatan uğruna savaşmayı kutsal saydığını, şehitliği de peygamberlikten sonraki en yüce mertebe olarak kabul ettiğini belirterek başladığı konuşmasında, bu gaza anlayışının Türk hayatının kahramanları olarak alp ipiyle birleşince Türk devlet adamlarının gazi, ozanların derviş, yiğitlerin ise alperen haline dönüştüğünü söyledi. Prof. Dr. EMİNOĞLU konuşmasına şöyle devam etti: “Türklerin İslam’la müjdelenmelerinden ve İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra bugüne kadar Türklüğü ve İslam’ı yayan pek çok askeri, siyasi ve ilmi kahraman olmuştur. Şüphesiz bu kahramanlardan birisi de Sufilerdir. Hakiki imana kavuşmak, çabası, Allah’a ulaşma isteği ve Allah aşkı ateşi Asya’da Türkistan’da Hoca Ahmet Yesevi tarafından yakılan meşalenin yüzyıllar içerisinde Horasan’dan Anadolu’ya ve Balkanlara kadar yüzlerce, binlerce velinin, dervişin, erenin vasıtasıyla sönmeden söndürülmeden bugüne kadar taşınmıştır. Tasavvufun temel felsefesi olan konu hakkında Hadis-i Şerif buyuruyor ki: ‘Her kim ki kendini tanır, Allah’ı da tanır.’ Bu konuda büyük mutasavvıf Yunus Emre bir şiirinde diyor ki: ‘İlim İlim bilmektir, İlim kendin bilmektir. Sen kendiniz bilmezsen ya nice okumaktır.’ Türkistan’dan Anadolu’ya ve Balkanlara İslam inancını ve manevi değerlerini taşıyan ulu şahsiyetlerden biri olan Hünkar Hacı Bektaş’ı Veli hazretleri de bir sözünde buyuruyor ki: 'Okunacak en büyük kitap insandır. Her ne arar isen kendinde ara.’.” 

Hacı Bektaş Kimliği ve Etkileri

Panelin ikinci konuşmacısı Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Gıyasettin AYTAŞ  “Hacı Bektaş Kimliği ve Etkileri” başlıklı konuşmasında, “Ahmet Yesevi’nin temelini attığı tasavvuf yolu önce Seyhun Ceyhun vadisinde, ardından da taş kent ve Batı Türkistan’da hızla yayılıyor. Yesevilik, Horasan üzerinden 13.yydan sonra Anadolu’ya giriyor. Başta Hacı Bektaş-ı Veli olmak üzere onun öğrencileri Avrupa’nın içlerine kadar uzanan geniş bir coğrafyada büyük bir tasavvuf iklimini oluşturuyor.

Hacı Bektaş-ı Veli hayatında babası İbrahim Sani ve hocası lokmanı Perende’nin çok önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Velayetnamede Hacı Bektaş-ı Veli’nin soyu Hz. Muhammed’e kadar gitmektedir. Yani kendisi bir Ehl-i Beyt yolcusudur. Hacı Bektaş’ın Horasan hükümdarının oğlu olduğu görüşünü kabul edersek onun son derece seçkin bir eğitim aldığını da kabul etmemiz gerekir. Bu şunu gösteriyor, Hacı Bektaş-ı Veli aynı zamanda çok önemli bir soya bağlı, diğer taraftan çok iyi bir eğitim almış, en önemlisi de o Ahmet Yesevi’nin pınarından beslenmiştir.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya gelişiyle ilgili birçok rivayet anlatılmaktadır. En önemlilerden bir tanesi, Lokman-ı Perende’nin onun yetiştiğini, olgunlaştığını, önemli bir makama geldiğini ileri sürerek yanmış bir kuseyi (dal parçası) atarak ‘Bunu takip et. Seni Rum’a tayin ettik’ demesi üzerine o yanmış kuseyi takip ederek bugünkü Suluca-Karahöyük’e gelir. O dönemin tarihi açısından önemli bir Hristiyan merkezidir. İşte Hacı Bektaş-ı Veli’nin böyle bir yere gelip yerleşmesi de dikkate değer ve manidardır. Anadolu’daki kargaşa ve kaos içerisinde adeta Hacı Bektaş-ı Veli bir sığınak kapısı olarak görülür. Ve bütün insanlar bir akın halinde onun dergahına ve yoluna girerler. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin tabiriyle kıskançlık, cahillik, cimrilik, saygısızlık, tembellik, utanmazlık, acelelik. İşte bu insanı insanlıktan çıkaran bu 7 kötü huydan kurtarmak için insanların bir manevi pınardan beslenmeleri gerekiyor. ‘Er erden üstündür’ diyen Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin, asıl önemli olanın insanların söyledikleri değil aynı zamanda bunları yaşadıklarını da ortaya koyması gerektiğini ifade etmesidir. İşte bu barış mesajıyla yola çıkan Hacı Bektaş-ı Veli ile erenler arasındaki ilk bağlantı ortaya çıkıyor. Hacı Bektaş-ı Veli’nin öğretisinin ve isminin bu kadar geniş bir coğrafya parçasına yayılmasının sebeplerinden biri de anlaşmazlık, kin ve dünya olaylarıyla ilgili çatışmalarda gösterdiği sağduyu ve tüm insanları saran yönlendiren sevgisidir. İnsanı merkeze almasıdır. İnsanın gönlüne hitap etmesidir. Şekli olanı değil ruhu olanı önemsemesidir.”

Hacı Bayram-ı Veli’nin Dünya Görüşünün Temel İlkeleri    

Panelin üçüncü konuşmacısı Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Fatma AHSEN TURAN “Hacı Bayram-ı Veli’nin Dünya Görüşünün Temel İlkeleri” başlıklı konuşmasında şunları ifade etti: “Dini tasavvuf duyuş ve düşünüşün en önemli temsilcisi olarak telakki ettiğimiz Hacı Bayram-ı Veli, Anadolu’nun manevi sahibi, manevi mimarı dediğimiz bu büyük Veli, Anadolu’da siyasi, sosyal ve dini çalkantıların yaşandığı bir dönemde hakikatleri söylemiş, inşaları iyiye, güzele, doğru olana davet etmiştir. Edebe, ahlaka, sevgiye yönlendirmiş büyük bir mutasavvıf. İcraatlarına baktığımızda da onun bilgi, sabır, beceri ve tefekkürle, hoşgörüyle, ilimle tasavvufun sentezini yaptığını görmekteyiz.

Tabii ki bütün mutasaflarda olduğu gibi Hacı Bayram’ın da felsefesini, yaşam biçimini, Allah’a duymuş olduğu muhabbet ve Allah’ın emirleri, Hz. Muhammed’in hadisleri oluşturmaktadır. Hacı Bayram-ı Veli’ye göre bu dünyada kendini bilmek, bu dünyada yaşarken neye yaradığımızın, neye hizmet ettiğimizin bilincine varmaktır. Kendini terbiye etmektir. Arındırmaktır. Benliğini tanımaktır. ‘Nefsini bilmek, kendini bilmektir’ anlayışı onun düşünce ve yaşama stiline hakim olmuştur.

Özellikle Hacı Bayram-ı Veli’nin eğitiminde, sohbetlerinde ön plana çıkarttığı bir husus vardır ki bu da helalinden kazanmaktır. Helal rızıkla rızıklanmaktır. Haram karıştırmamaktır. Hacı Bayram-ı Veli ilimden çok amele ve ahlak terbiyesine önem vermiştir. İnsan terbiye etmek onun en önemli vazifelerindendir. Şöyle de diyebiliriz; Hacı Bayram-ı Veli dervişlerini aşkın ve işin imbiğinden geçirmiştir. O, insanların doğru yolu bulmasında insanlara yardımcı olmuştur. Hacı Bayram-ı Veli der ki ‘Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et’. Temizlik, dürüstlük, çalışmak, helal kazanç konusunda tavsiyelerde bulunur.”

Anadolu İrfanının İncisi Şeyh Şaban-ı Veli, Hayatı ve Menkıbeleri

Panelin son konuşmacısı Kastamonu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Fahri MADEN “Anadolu İrfanının İncisi Şeyh Şaban-ı Veli, Hayatı ve Menkıbeleri” konulu sunumunda şöyle konuştu: “Anadolu İrfanının İncisi Şeyh Şaban-ı Veli Hazretleri, Horasan Erenlerinin 16.yyda Anadolu’yu mayalayan önemli temsilcilerinden biri. İlk eğitimini Kastamonu’da aldı ve bu eğitimi sırasında hocaları tarafından istidat ve yeteneği keşfedildi. Kendisini hocaları İstanbul’a daha ileri bir eğitim almak için yönlendirdiler. İstanbul’da o dönemdeki en önemli eğitim kurumu olan Fatih’teki Sahn-ı Semân Medreselerinde 16 yy. başlarında medrese eğitimi aldığını, tefsir, hadis, fıkıh ilimlerinde ve diğer müspet ilimlerde ciddi bir eğitim aldığını görüyoruz.

Rüyasında kendisine, ‘Memleketinize, sılaya varınız’ şeklinde bir uyarı alıyor. Bunun üzerine 1519 yılında Kastamonu’ya doğru bir kafileyle birlikte yola çıkıyor. Güzergâhı üzerinde Bolu’ya uğruyor ve orada hayatını değiştirecek olan bir hadise yaşanıyor. Bolu’da Hayreddin Tokadî’nin yakınında bir dergâha misafir oluyor ve yol arkadaşlarının da isteğiyle bir yatsı namazını bu dergâhta kılmak ve oradaki icra edilen zikrullaha iştirak etme durumu ortaya çıkıyor. Zikrullah’ın ardından Hayreddin Tokadî Hazretleri onu kendine doğru manevi olarak cezbediyor ve Bolu’daki Hayreddin Tokadî Hazretleri dergâhında 12 yıl sürecek olan manevi eğitimi başlamış oluyor. 1530 yılında bir Halveti Halifesi olarak memleketi Kastamonu’ya irşat vazifesiyle dönmüş oluyor.  İlk olarak bugünkü külliyenin yani Şeyh Şaban-ı Veli dergâhının bulunduğu yere yakın Cemalettin Camii’nde münzevi bir hayat yaşadığını görüyoruz. Daha sonra şehir merkezine daha yakın olan Honsalar Camii’ne bir davet aldı ve irşat vazifesini, halkı aydınlatma vazifesini devam ettirmişti. Vaaz ve nasihatlerde bulunduğu camiinin yangında hasar görmesi üzerine Seyid Sünneti yakınında bir eve yerleşti. Günümüze de ulaşmış olan Kastamonu’da Hisarardı Mahallesi’ndeki Şeyh Şaban-ı Veli dergahı ve külliyesi oluşmaya başladı.

Yüksek bir ahlaka sahip olduğunu görüyoruz. Sözden daha ziyade hale önem verirdi. Hayatı boyunca herkesin yardımına yetişmiş, kendisinden istenilen talepleri yerine getirmeye çalışmıştır. Asla para biriktirmez, eline gelen parayı ve dünyalık bir mülkü dağıtırdı. Gelirlerini dervişlerine ve darda kalanlara harcardı. 4 Mayıs 1569’da mahşeri bir kalabalıkla cenazesi eller üstünde taşınarak Kastamonu’ya defnedilmiş oluyor ve Şabanilik tarikatı ortaya çıkıyor.”

Panel TÜB

Facebook Twitter Google Plus
.
Telefon Tablet Bilgisayar Bu website tüm cihazlarla uyumludur.